25.2.12

Siyah nokta nedir nasıl geçer?


Siyah noktalar daha çok yağlı ciltlerde meydana gelir. Çünkü yağlı ciltlerin deri altındaki yağ topaklanmaları cilt de tıkanıklar yaparak ufak ya da büyük aknelere sebep olarak, bir süre sonra bu akneler siyah renge dönerek siyah noktalara dönüşür.

Siyah noktalar genellikle burun çevresinde ve alın bölgesinde yoğunlaşır. Bazı zamanlarda da yanak ve çenede de az da olsa belirebilmektedir.

Siyah noktaların oluşumunda aslına bakarsanız biraz genetik faktörler ile yağlı cilt rol oynar. Zira annesin cildi yağlı ise muhtemelen çocuklarının da cildi yağlı olabilir ve buda siyah noktalara zemin hazırlar. Bunun yanında özellikle ergenlik döneminde hormonal değişimler sebebi ile siyah noktalar cildinizi basabilir.
Siyah noktaları sıkmak doğru bir hareket midir? Sorusu hemen hemen herkesin aklına takılır. Siyah noktaları sıkarak çıkarmak doğru teknik ile yapılırsa evet doğru bir uygulamadır. Cildinizi buhara tutup, nemlendirerek siyah noktalarınızı sıkmanız doğru bir uygulamadır. Ancak cilt kuru iken siyah nokta sıkmak son derece cilde zararlı bir uygulamadır ve kesinlikle bu şekilde siyah nokta sıkılmamalıdır.

Siyah nokta çıkmaması için yapmanız gerekenlere değinmek gerekirse, iyi beslenme düzeni oluşturmalısınız. Örneğin çok yağlı yiyeceklerden uzak durmalısınız. Cilt temizliğinize önem vermelisiniz.

Siyah nokta yüzünüzde belirmeye başladığında o an onu yok etseniz bile bu artık bir daha siyah nokta çıkmayacağı anlamına gelmez. Bu sebeple siyah noktaya meyilli bir cildiniz var ise cildinizi haftada en azından 4 kez buhar banyosuna tutmalısınız. Bunun yanında kil maskeleri ile peeling yaparak siyah noktalarınızdan kurtulabilirsiniz. Ancak dediğimiz gibi kesinlikle her uygulamadan önce cildinizi nemlendirilmiş buhara tutmuş, yumuşatmış olmalısınız. Yoksa kuru bir ciltteki siyah nokta çıkarmak için yapılan maskeler pek de işe yaramayacaktır. Cildinizin her gün düzenli olarak temizliğine dikkat etmelisiniz. Her sabah ve akşam yüzünüzü iyice yıkamalı ve ardından nemlendirici sürmelisiniz.

22.2.12

Saç Boyalarındaki Renk Numaralarının Anlamları

Saç boyalarındaki renk numaralarının anlamları
Hepimiz saçlarımızı yok fıstık kahvesi, yok platin çilek rengi, yok gece mavisi vb renklere boyamak istiyoruz ama önemli olan bunların ticari adları değil, numarasının aslında neyi ifade ettiğidir. O yüzden genelde istediğiniz sonucu alamıyoruz. Eğer numaraların anlamlarını bilirsek böyle bir sorunumuz olmaz, kutudaki renge de aldanmayız.
Ben şimdi sizler için örnek olarak 8.34 rengini verdim. Bu orta sarı altın bakırdır, yani altın sarısı ama bakır yansımalı ama eğer bu ton 8.43 olsaydı bakır ağırlıklı ve altın yansımalı, daha turuncu bir ton olurdu. Bu tabloyu ben hazırladım umarım yardımcı olur.





kaynak

12.2.12

Köpük Saç Boyaları

Köpük saç boyalarıKöpük saç boyaları gerçekten alanında bir devrim. Bir dönem kuaförlerde zaman geçirmeye dur dediğim anda evde saçlarımı kendim boyamaya başlamıştım. Bu konuda çok yetenekli olduğum söylenilemez maalesef. En azından etrafta bir yerlere boya bulaştırmadan yapamıyorum. Bulaştırmasam bile boyadan sonra en arka kısımları doğru dürüst boyayamadığım için daha açık kalıyor. Ama ben inatçı bir insanım bir süre daha kendim deneyeceğim diyerek araştırmalara başladım ki TV ‘de yeni teknoloji ile üretilen köpük saç boyaları reklamları dönmeye başladı. Eee dipler de gelmiş vaktidir diyerek gidip Koleston ‘un köpük boyasını aldım.
Önce talimatları okudum. Herşeyi karıştırıp 2 kere şişeyi sallıyoruz. Lakin biraz abartmışlar 2 kere sallamakla köpük oluşmuyor en az 7-8 kere sallamak lazım. Köpük kıvamına gelince şişeyi sıkıp avucunuzu köpük dolduruyorsunuz. Ve şampuanlar gibi saçlarınıza sürüyorsunuz. Köpük boyaların amonyaksız ol duğu yazılıyor ama o ne koku öyle. Yoğun bir kimyasal koku aldım ben. Öyle böyle değil. Eğer bu kokuyu parfüm niyetine koydularsa vah ki vah. Neyse gelelim uygulamaya. Çok çok pratik. Hani benim gibi boya işini eline yüzüne bulaştıranlar bile rahatlıkla altından kalkar. Şampuanlar gibi saçlarınızın her yerine sürüyorsunuz. Saçlarım çok uzun değil belki de o yüzden yetti de arttı bile. Çok uzun saçları bilemem ama orta boydakiler için 1 şişe rahatlıkla yeter. Uygulamayı ellerinizle yaptığınız için saçların her yerine yedirme şansınız da oluyor.
Kullanım kolaylığı olarak 10 numarayı hakediyor bu boyalar. Ama forumlardan ve yorumlardan okuduğum şey benim de başıma geldi. Beklediğinizden çok daha koyu çıkıyor saçlarınız. Kahve beklerken simsiyah ( özellikle saç uçlarında çok işlem varsa daha koyu olmak kaydıyla) bir saçla kalakalıyorsunuz. Ayrıca beyazları kapatmak konusunda da çok başarılı bulduğumu söyleyemeyeceğim. Tamam kapatıyor ama 4-5 yıkamadan sonra aa o da ne beyazların ızın olduğu bölümler açılmış neredeyse siyaha dönen diğer saçların arasında güneş gibi parlamaya başlamış.
Maalesef kullanım kolaylığı dışında beni çok da tatmin etmedi. Boyanın kutu üzerindeki ya da bildiğiniz renklerden daha koyu tutması, beyazların çok çabuk açılması, o yoğun kimyasal koku ( ki gerçekten mide bulandırıcı) beni irrite etti. Belki sarı tonlarında renk verme konusunda bir problem olmuyordur ben kahve tonlarını deneyip neredeyse siyah çıktım. Sonra da o gitmem dediğim kuaförlere el aman dedim:)
Araştırdığım kadarı ile şu a n piyasada 3 markanın köpük boyası var. Onlarla ilgili bilgileri de verip size kola
Loreal Sublime Mousse Köpük Saç Boyası
Loreal Paris Sublime Mousse köpük devrimi ile daha önce hiç yaşamadığınız bir saç boyama deneyimi yaşayacaksınız. Saçınıza şampuan gibi masaj yaparak uygulayabileceğiniz Sublime Mousse Köpük Saç Boyası ile artık çok daha rahatlıkla evde saç boyayabileceksiniz. Başınızın arkası gibi ulaşılması zor olan bölgelere dahi kolayca ulaşabilen ve akmayan Sublime Mousse’un eşsiz köpük dokusu sayesinde de boya saçınızın her bir teline eşit olarak dağılıp saçınızı çevreleyerek rengi içine hapseder. Kalıcı ve parlak bir renk sonucuna ulaşabileceğiniz köpük boya ile tüm bildiklerinizi unutacaksınız.
Rubella easy colour mousse
Amonyaksız, akmayan, yakmayan köpük saç boyası.
Bugüne kadar saç boyamak hiç bu kadar kolay ve pratik olmadı.
Evde saç boyamak, sizin için çok mu zahmetli? Sizi bu dertten kurtaracak çözüm ayağınıza kadar geldi.
Easy Color Mousse, hızlı ve kolay uygulama sağlayan yeni bir amonyaksız köpük saç boyasıdır. Özel pompası yardımı ile elde edilen köpük, saç köklerinden uçlarına kadar etkili ve kolay boyama sağlar. Easy Color Mousse köpük saç boyası ile saçlarınızın parlaklığını, sağlıklı ve doğal halini koruyarak istediğiniz rengi elde edebilirsiniz.
Koleston Yoğun Renk Veren Köpük Saç Boyası
Wella Laboratuvarların’da geliştirilen üstün formülü sayesinde KOLESTON, uzun süre kalıcı, yoğun ve zengin renkler sağlarken, boyama işleminden sonra uygulanan bakım kremiyle 8 haftaya kadar yumuşak ve sağlıklı görünen saçlara kavuşturur. Beyazları mükemmel kapatır.
Boyalı saçlar uzmanı KOLESTON, boya ve bakımın mükemmel dengesi için çok etkili renk pigmentleri ve özel bakım kremiyle Boya ve Bakım Sistemi’ni sunar.

Kaynak

Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gerekenler

Tüp bebek nedir?
Tüp Bebek Tedavisinde Bilinmesi Gereken 10 Detay
Tüp bebek nedir?
Gerek yazılı, gerek görsel, gerekse sosyal medyada hemen hemen hergün tüp bebek tedavisiyle ilgili haberler yayınlanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen milyonlarca çift bu haberleri; hayallerini gerçekleştirecek ‘mucize’ gibi takip edip, deniyor. Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi gereken detayları açıklayarak, şu uyarıda bulundu: Tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’
Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci dünyada ve toplumumuzda artan infertilite (kısırlık) sorununa dikkat çekerek, aileleri tedavi için merkez seçiminde ve medyada yer alan haberler konusunda uyardı. Bahçeci, ‘Medyada yer alan haberlere infertilite sorunu yaşayan ailelerin yaklaşımı bir nevi ‘mucize çözüm’ gibi oluyor. İyice araştırmadan bunları denemeye karar veriyorlar. Çoğu kez de sonuç başarısızlık oluyor. Şu bir gerçek; tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Burada önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’
Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’
Prof. Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek tedavisinde ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi, bu doğrultuda karar vermesi gereken detayları açıkladı.
1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir ?
Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilecek kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.
2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur ?
İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.
- Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,
- Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)
- İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.

3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır ?
Kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:
- Erkeğe sperm testi,
- Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,
- Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.

4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?
Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.
- Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.
- Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.
- Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.
- ‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.

Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır. Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.
5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor ?
Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar.
Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz.
Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.
6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir ?
Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.
7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur ?
Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.
8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir ?
Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor.
Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.
9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir ?
Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.
10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır ?
Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beş’lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.

Hangi Organ Kendini Ne Kadar Sürede Yeniler

Organ yenilenmesi (Organların kendini yenilemesi)
       Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini
yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor.

İngiltere'de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor.

Ancak bu "kalıcı gençlik" durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor.

Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.

KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR

Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı.

Ancak New York Üniversitesi'nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.

SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR

Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor.

Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.

MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü'nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.

Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.

BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen

bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.

İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR

İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.

Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.

DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR

Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.

Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.

KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR

Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.

İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.

AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR

Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor.

Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında...

GÖZLER YENİLENMİYOR

Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.

Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.

Meme Kanseriyle İlgili Herşey

                                                                   Meme kanseri hakkında herşey
memex Meme kanserinde risk faktörleri nelerdir? Meme kanseri neden oluşuyor? Meme kanserinin kontrolü nasıl yapılmalı? Memenin elle muayene edilmesinde ne gibi belirtilerde doktora gitmeliyiz? Meme başı akıntıları kanser belirtisimidir? Meme ağrısı da bir kanser belirtisimidir? Kişinin kendisi, doktora muayene olmadan mamografi çektirmesi doğrumudur? Meme kanseri tedavi edilebilir bir hastalık mıdır?
MEME KANSERİ NEDİR?
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser tipidir. Her 8-10 kadından birinde görülebiliyor (ABD’ de 1/10, İngilterede 1/12’ dir). Kadınlarda görülen kanserlerin yüzde 32’ si meme kanseridir.
Kadınlarda kansere bağlı ölümlerin yüzde 15’ inden meme kanseri sorumludur. Erkeklerde de meme kanseri nadir olarak görülür.
Erkeklere göre kadınlarda risk 100 kat daha fazladır. Yani meme kanseri bir kadın hastalığıdır.
Türkiyede yıllık 30 bin yeni meme kanseri olgusuna tanı konulmaktadır.
MEME KANSERİNDE RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Meme kanseri gelişen hastaların 2/3’ ünde belirlenmiş bir risk faktörü yoktur.
    Kadın cinsiyet Kafkas ırkı ve Ashkenazi yahudileri İleri yaş Meme kanseri olan birinci derece akraba aile öyküsü (Kızkardeşler, kızları) Daha önceden meme kanseri olması karşı meme için riski artırır. Endometrium kanseri, radyasyon öyküsü, bazı iyi huylu meme patolojileri (proliferatif değişiklik olan meme biyopsileri) Adetin erken başlaması(12 yaş), geç menapoz(50) Doğum yapmamış olması, ilk doğumunu geç yapmış olmak(30 yaştan sonra) Şişmanlık 9-Bütün meme kanserlerinin yalnızca yüzde 5-10 kadarı kalıtım ile ilgilidir. (BRCA1, BRCA2, p53, ATM genleri kalıtımsal ailesel meme kanserinin çoğundan sorumludurlar.) Meme kanserlerinin çoğunluğunda belirlenmiş bir risk faktörü yoktur, sporadik meme kanseri olarak gelişir.
MEME KANSERİ NEDEN OLUŞUYOR?
    1-Genetik Faktörler:
a-Meme kanseri ile ilgili genetik hastalıklar vardır (Sendromlar): Li-Fraumeni sendromu, Cowden hastalığı, Lynch tip-2 sendromu vb
b-Tümör supressör genler: BRCA-1, BRCA-2, p53 genleri vb
c-Onkogenler: c-erbB-2, c-myc vb
d-Meme kanserinin ailesel geçişi de söz konusu dur; Meme kanserli hastanın kızında rölatif risk 4-5 kat, kız kardeşinde 3 kat. Anne ve kız kardeş meme kanseri ise diğer kız kardeşlerde 14 kat risk artar.
    2-Hormonal Faktörler:
a-Östrojen
b-Progesteron
c-Doğum kontrol hapları; çok erken yaşta ve ilk gebelik öncesi kullanımda (Her yıl yüzde 3 riski artırır)
d-Menapoz için Hormon Replasman Tedavileri; kısa süreli kullanımda risk yok, 5 yıl ve üzeri (1.5 kat), aile hikayesi olanlarda (3,4 kat).
    3-Çevresel Faktörler:
a-Diyet: Diyetteki hayvansal yağ ve kızarmış yağlı gıdalar (2 kat), sığır ve domuz eti tüketimi (2.7kat), Alkol (1.5 kat).
b-Şişmanlık: Özellikle menapoz sonrası kadında (2.5-3 kat)
c-Çocuk doğurma: İnfertil ve doğurmamış kadınlarda (1.5-2 kat)
d-Geç menapoz: 55 yaş üstü menapoza girenlerde 45 yaş altı girenlere göre (2 kat)
e-Daha önce kanser öyküsü: Meme kanserlide karşı memede (3-4 kat), over veya endometrium kanserlilerde (1.5 kat)
f-İyi huylu meme hastalıklarında: Proliferatif meme hastalıkları (1.5-2 kat), atipik hiperplazi (4-5 kat)
g-Radyasyon; Atom bombası, meme kanseri için radyoterapi karşı meme için (1.5 kat), tüberkülozda sık çekilen floroskopiler, timusa uygulanan radyoterapi (3.6 kat)
MEME KANSERİNİN KONTROLÜ NASIL YAPILMALI?
Daha önce de bahsedildiği gibi meme kanseri gelişen hastaların 2/3’ ünde belirlenmiş bir risk faktörü yoktur. Bu nedenle her kadının risk altında olabileceği göz önüne alınarak kişilerin düzenli olarak meme kontrolü yaptırması gerekiyor. Meme kanseri, tüm kanser türleri içinde erken teşhis ile en kolay tedavi edilebilen kanser türüdür.
Kendi kendine meme muayenesi:
    20 yaşından itibaren ömür boyu ayda 1
Doktor tarafından elle muayene:
    20’li yaşlarda 2-3 yılda 1 30’lu yaşlarda 1-2 yılda 1 40 yaşından başlayarak ömür boyu yılda 1
    Mamografi:
40 yaşından itibaren ömür boyu yılda 1 yapılması önerilmektedir. Tarama mamografilerinde ideal aralık farklılıklar gösterir. Örneğin; Amerikan Kanser Derneği yıllık mamografik inceleme yapılmasını önerirken, bir çok Avrupa ülkesinde tarama aralığı 2 yıl ya da daha uzundur. TC Sağlık Bakanlığı tarama yaşını 50’ den başlatıp 69 yaşına kadar 2 yıl aralıkla kabul etmiştir.
Yüksek riskli kadınlarda riskin niteliğine göre daha erken yaşta başlanır.
Yakın akrabalarında meme kanseri olan kadınlarda bu akrabanın tanı aldığı yaştan 10 yıl önce mamografi taramasına başlanır (örn. Kız kardeşi 40 yaşında tanı aldıysa 30 yaşında başlanır)
Mamografinin duyarlılığı meme dokusunun yoğunluğuna bağlıdır. Duyarlılık, yağ dokusu fazla olan memelerde yüksek (yüzde90-95), meme dokusunun yoğun memelerde ise düşüktür (yüzde60-75).
Tüm yaşlar dikkate alındığında mamografinin duyarlılığı yüzde 40 ile 90 arasındadır. Mamografinin duyarlılığı gençlerde düşüktür, yaş ile birlikte artmaktadır.
    Ultrasonografi (US):
Hasta 40 yaşından gençse ilk yöntem olarak, 40 yaş ve sonrasında mamografik olarak yoğun memelerde ya da memelerin mamografik olarak yoğun bölgelerinde (mamografiden sonra ikinci yöntem olarak) kullanılır.
Mamografinin yüksek duyarlılığına rağmen, meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 5-10’u mamografik bulgu vermeksizin fizik muayene bulguları ile ortaya çıkar. Bu nedenle mamografik tarama fizik muayene ile birlikte yapılmalıdır.
    Magnetik Rezonans:
Manyetik Rezonansın damardan verilen kontrast ajanlar kullanılarak erken meme kanserlerinin tanısında duyarlılığı yüzde 94 ile yüzde 100’ e ulaşabilir. Manyetik Rezonansın meme kanserinin bir tanı aracı olarak yüksek duyarlılıkta olduğu gösterilse de özgüllüğü yüzde 37 ile 97 arasındadır. Hem fiyatının yüksekliği, hem de özgüllüğündeki değişkenlik nedeni ile bir tarama aracı olarak kullanımı uygun değildir. Manyetik Rezonans meme yoğunluğundan etkilenmediği için mamografinin etkinliğinin sınırlı olduğu genç kadınlarda, özellikle yüksek risk taşıyanlarda tercih edilmelidir.
MEMENİN ELLE MUAYENE EDİLMESİNDE NE GİBİ BELİRTİLERDE DOKTORA GİTMELİYİZ?
Meme kanserinde en sık görülen belirti memede kitledir. Çoğunlukla meme kanseri ağrıya neden olmaz. Memede bir kitle hissedildiğinde vakit geçirmeden meme ile ilgilenen bir genel cerrahi uzmanına muayene olunması gerekir.
Memede çöküklük (portakal kabuğu manzarası), kızarıklık, meme derisinde kalınlaşma ve ödem, meme başında çekinti daha az ve ileri evrelerde görülür.
MEME BAŞI AKINTILARI KANSER BELİRTİSİMİDİR?
Meme başından kendiliğinden gelen akıntılarda da mutlaka doktora muayene olunması gerekir. Patolojik meme akıntılarının yaklaşık yüzde 10 kadarı meme kanserine bağlıdır. Yaşın 55 üstünde olması, akıntının tek bir süt kanalından gelmesi, kanlı akıntı ve akıntı ile birlikte kitle varlığı akıntının kansere bağlı olma olasılığını yükseltir. Mamografi, ultrasonografi yapılmalıdır. Bu tetkiklerin negatif olması meme kanseri olasılığını ekarte ettirmez. Kitle varsa biyopsi yapılmalıdır.
Meme başında çatlak, yara, sıyrık oluşması, kabuklaşıp tekrarlayan yara oluşması durumunda da bir doktorun muayene etmesi gerekir. Memenin Paget hastalığında meme başı ve çevresi yüzeyinde nemli, kızarık, ekzamatöz görünümden kuru, kabuklu soyulmuş görünüme kadar değişen lezyonlar vardır. Bu olguların yarısında altında kitle vardır.
MEME AĞRISI DA BİR KANSER BELİRTİSİMİDİR?
Meme ağrılarının (Mastalji) gençlerde (55 yaş altında) yüzde 70’ i kadının adet döngüsü ile döngüseldir, yüzde 25’ i döngüsel olmayan ağrılardır. Göğüs duvarı ağrıları, Tietze sendromu, fibrokistik değişiklikler, psikolojik nedenler vs. bağlı olabilir.
KİŞİNİN KENDİSİ, DOKTORA MUAYENE OLMADAN MAMOGRAFİ ÇEKTİRMESİ DOĞRUMUDUR?
Memede lezyonların belirlenmesi ve tanısında asıl olan ilk olarak doktorun elle muayenesidir. Bu muayenenin meme konusunda deneyimli bir genel cerrahi uzmanı tarafından yapılması gerekir. Mamografi, ultrasonografi, MR vb tamamlayıcı ve aydınlatıcı tetkiklerdir. Kişi doktor muayenesi olmaksızın kendi isteği ile mamografi veya ultrason yaptırmamalıdır.
MEME KANSERİ TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR HASTALIK MIDIR?
Dünya literatüründen toplanan meme kanseri tanısı konulmuş ve tedavi edilmemiş 1000 olgunun ortalama sağkalım süresi 3 yıl olarak rapor edilmiştir. Günümüzde meme kanserinin tedavisi her evrede yüz güldürücü dür. Erken evre meme kanserlerinde tedavi ile 5 yıllık yaşam beklentisi yüzde 90 üzerindedir. Bu nedenle hastalığın mümkün olan en evrken evrede tanısının konulması ve tedavisinin yapılması gerekir. Tedavi sonrası da düzenli olarak doktor kontrolleri yapılmalıdır.

Ameliyatsız Vajinal Gençleştirme

Ameliyatsız vajinal gençleştirme
(sıkılaştırma,daraltma)
Kadın kendi genital organından şikayet eder mi?
Konuyla ilgili olarak kadınlar arasında yaş gruplarına göre ayıran çalışmalarlar sonucu 18-24 yaş arasındaki kadınların % 47 sinin kendi genital yapılarından sikayet ettiğini savunmuştur.Bu şikayetlerin tüm doğurganlık hayatı boyunca yaşla beraber benzer oranlarda devam ettiği izlenmektedir.
Kadının kendi genital yapısından rahatsızlık duymasına neden olan sıkıntılar nelerdir ?
Sıklıkla kadınlar arasında genitalinin dış görünümünden yani şeklinden ,tüyünden,kokusundan ve renginden şikayet etmektedir.İlk bakışta görülen dış genital organlarda bunlar küçük dudaklar ve mons pubis adını verdiğimiz genital kubbe vardırki bunlarda şekilsel sorunlar ve tüyler vardır .Dudakları araladığımızda ise kızlık zarı sonrasında vajina ve rahim ağzı vardır.Kadın vajınasının gevşekliğinden, kuruluğundan veya akıntısından rahatsızlık duyabilir.
Kadınlar için anne olmak çok güzel ve aynı zamanda oldukça zahmetli bir işlem. Bazen çile şeklini alabilen bu sürecin ardından eğer eylem gerçekten oldukça zahmetli gelişmişse bebek annenin vajinal kanalından dışarı çıkarken bu bölge anatomisini bozmaktadır. Oluşan pelvic taban zarlarındaki yırtılmalar sarkmalara vajina ağzında açılmalara neden olmaktadır.
Bu problem bir çok kadın tarafında rahim sarkması olarak bilinmektedir.Dünya literatüründe ise vajinal rexasyon sendromu olarak tanımlanmaktadır.Hepimizinde bilindiği gibi bu sorun bazen cinsel yaşamı etkilemektedir. Bu durum bazen kadını etkileyerek orgazm sorunlarına veya hissedememe problemlerine neden olurken bazende erkeği etkileyerek cinsel organının vajen tarafından iyice sarılmadığını veya yeterince sıkı olmadığını ifade ederek tatmin olmakta zorlandığından şikayet etmektedir.
Bu durum eşlerin birbirini anlayamadığı hallerde evliliği yıpratmaktadır. Böyle bir şikayet mevcutsa eşler bir arada görülmeli jinekolojik muayneyi takiben hastalara pelvimetri ismini verdiğimiz basınç ölçme cihazları ile vajen içi basınç veya pelvic basınç kaydedilmelidir.
Ancak bu yolla tanı güvenilirliği sağlanabilmektedir.
Hasta tanı aldıktan sonra Jinekolojik lazer uygulamalarından vajinal sıkılaştırma veya gençleştirmeden bahsedebiliriz. Sevgili hanımlar bu metod ağrısız anestesizi almadan ayaktan uygulanabilir herhangi bir yan etkisi olmayan sadece vajinal kollajenizasyonu yani doku kalitesini artırarak dokuyu sıkılaştıran bir yöntemdir. İşlem sonrası istirahat ağrı veya kesici ihtiyacı oluşmamaktadır yani işlem sonrası medikasyon gerekmemektedir. İşlem sonrası cinsel perhiz ise sadece iki hafta olup oldukça tolere edilebilir bir süreçtir.işlem esnasında anestezi lokal dahi gerekmemektedir. işlem sonrasında istirahat gerekmez herhangi bir yan etkisi yoktur.tedavi süresi 25 dakikadır.İşlem sonrası komplikasyon görülmemiştir.
İşlemin Avantajları
İşlem öncesi hazırlık gerektirmemesi
İşlem esnasında antibiotik ,ağrı kesici ihtiyacı olmamaktadır
Başarı oranı yüksek
Ayağa kalkış süresi kısa
Tekrarlabilirliği kolay
Ayaktan bir uygulama olması nedeniyle anestezi,infeksiyon,red riski yok
Sonuç
Lazer vajinal sıkılaştırma (lazer vaginal thightining) oldukça güvenli ve etkili bir yöntem
Perineometrik ölçümler tedavi başarısını belirlemede objektif bir ölçüt
Pek çok kadının hayatını pozitif yönde etkileyeceği bir gerçek
İDEAL VAJİNA NEDİR?
GENİTAL ORGAN BOYUTU NEDiR ?
Sevgili hanımlar ve erkekler her zaman merak edilen ve cevabı net olmayan bir soru ile başlamak istiyorum sizce kadın veya erkek organın ideal boyutu nedir?Bizim amacımız profosyonel bilgi-veri tabanı ile sizin ve eşinizin genital organı ile ilgili anatomik, boyutsal ,işlevsel tüm sorunlara cevap verebilmeyi hedeflemiştir.
Büyüklük önemli mi?
Cevap = EVET
Bu durumda kadın ve erkek için cinsel işlevi tamamlamada işlevsellik kadar psikolojik yeterlilik hissi yaratması nedeniyle boyut ve görüntü tartışılmaz öneme sahiptir.
Vajina küçük dudakların arasından başlayan yukarıda rahim ağzına kadar uzanan kanal şeklinde kas ve bağ tabakasından oluşan cinsel organlardan en çok bilinenidir.Vajen boyu ortalama 8 cm kadardır bu boy ırklar arasında,ülkeler arasında,evlilik veya cinsel aktif olmaya bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.Cinsel yaşamın başlaması ile yaklaşık 0.5 cm uzamaktadır.Yaşın ilerlemesi ile artmakta yaklaşık 20 yaşında max ulaşacağı boyuta gelmektedir.Türkiyede ortalama vajen boyu 8.2 cm dir.
Vajina duvarları, açılmaya neden olacak (tampon girişi gibi) bir neden olmadıkça birbirine dokunacak şekilde kapalı haldedir. Her vajina 1,5′ cm den yaklaşık 10 santimetreye kadar genişleyebilir. Tabii doğum sırasında bu rakam çok daha fazla oranda artabiliyor! vajina inanılmaz bir esneme kapasitesine sahip bu nedenle sex yaparken genişlemez. İşte bu nedenle, normal standartların çok üzerinde büyüklüğe sahip bir penisi bile rahatça içine alabiliyor ve ilişkiden hemen sonra eski haline dönüyor. Ancak doğum yapan kadınların bahsettikleri “bollaşma” hissi gerçekten de söz konusu olabiliyor.
DOĞUM ÖNCESİ DOĞUM SONRASI

Vajinal anatomi veya şekli neden bozulur?
Kadınlar vajinal dokularını sıklıkla zor doğum eylemlerinde ve tekrarlayan düşük,ileri hafta bebek kayıpları nedeniyle uygulanan vajinal müdahalelerde bozabilirler.
Vajinal genişlemeyi nasıl anlayabilirler?
Hastaların en sık başvuru şikayeti,genelikle tuvaletlerini yaparken ellerine pütürlü bir doku geldiğini söylerler bazende eşleri onlara doğumdan sonra vajenin eskisi gibi sarmadığinı ifade eder.Daha ileri aşamalarında idrar kaçırma veya ıkınınca vajen (girişinde) ağzında açılma olduğunu farkedererek gelebilir
VAJİOPLASTİ(VAJİNA ESTETİĞİ)

Vajinoplasti nedir? ve neden uygulanır?
Vajinal doku ve kasların daha sıkılaştırılması ve fazla dokunun çıkartılması ile daha dar bir vajina girişi ve vajina oluşturma işlemi vajinoplasti olarak adlandırılır.Jinekolojik terminolojide bu işleme kolpoğrafi anteriror ve posteriror olarak isimlendirilmektedir .Yada kısaca kolpoğrafi olarakda terminolojide kullanılabilir. Amacı bozulmuş olan anotomik yapının tekrar düzeltilmesini sağlamaktır.jinekolojik cerrahi eğitimi almış dokuya ve anatomiye hakim branş jineko estetik cerrahi ile uğraşan kadın doğum hekimleri cerrahi eğitimleri sayesinde vajina ve çevre genital dokularda daha derin ve kapsamlı operasyonlarını gerçekleştirmektedirler. Böylece halk arasında sarkma olarak adlandırılan genital relaksasyon ile birlikte olabilecek idrar kaçırma gibi diğer jinekolojik problemlerin de çözümünü hastalarımıza sunuyoruz.Bu nedenle ek sorun varsa çözebilecek veya tanı koyabilecek ilgili dal hekimi olarak vajinoplasti cerrahisini başarılı olarak uygulamaktayız. Vajinoplasti operasyonları esnasında farklı cerrahi kesme yöntemleri cerahın tercihine bağlı olarak kullanılabilmektedir veya yapılabilmektedir. Vajinoplasti operasyonlarında “lazer”, “radyo frekans”, “elektrokoter” ve “bisturi” cerrahi kesi yapmak amacı ile kullanılmaktadır.
Kimlere uygulanır?
Zor vajinal doğum sonrasında yırtık, sarkma gibi şikayeti olan hastalarda uygulanmaktadır. Sarkma idrar torbası ve/veya rektumu (büyük abdest kanalı) içerebilir. Birlikte rahim sarkması (prolapsus) da olabilir. Bu tür problemi olan hastalarda vajinal ve laparoskopik yaklaşım birlikte hastanın ihtiyacına göre uygulanmaktadır.
Son yıllarda vajinoplasti “cinsel hazzı” arttırdığı yönünde yayınlanan sexuel sağlık makalelerinde doğum yapmış veya yapmamış, ancak ilişki sırasında boşluk veya gaz pasajı veya orgazm şikayeti olan kadınlara da önerilmektedir.
Bazen az sayıda kız çocuğu doğumda karışık cinsel organla doğmaktadır bunlardan birkısmındada vajen hiç oluşmamaktadır.Doğuştan vajina yokluğu ile dünyaya gelen hastalarda uygulanan cerrahidede amaç yeni vajina yaratmaktır bu işlemede neovajinaplasti olarak adlandırılır.
Bazen kanser veya travma nedeniylede yeniden vajen oluşturmak zorunluluğuda doğabilir.Bu işlemede vajinoplasti ismi verilmektedir.
Süre
Sadece vajinoplasti operasyonu yaklaşık 1 saat kadar sürmektedir.Beraberinde başka jinekolojik problerin varlığına bağlı olarak orerasyon süresi uzayabilir. Operasyon sadece vajinal dokuları ve –veya dış cinsel organları da ilgilendiriyorsa yatış gerektirmemektedir.
Tüm estetik/kozmetik vajinal cerrahi işlemlerden önce hastalarımızı cerrahi öncesi süreçte değerlendiriyor ve ameliyat sonrası olası bir enfeksiyondan korumak amacı ile gerekli hazırlıkların yapılabilmesi için kliniğimize özgü bir protokol uyguluyoruz.Bu nedenle İşlem esnasında ve sonrasında kayda değer bir kan kaybı olmaz.İşlemden kaynaklı ağrı ise işlem esnasında olmaz sonrası zamanda ise aşızdan alınacak birkaç preperat ile geçecektir.
Birlikte yapılabilen operasyonlar
Vajinoplasti, sistosel (idrar torbası sarkması) onarımı, rektosel onarımı, perineoplasti (vajina girişi ile makat arasındaki bölgenin onarımı), labiaplasti, klitoral hood (klitorisi örten dokunun) redüksiyonu ve transobturator sling prosedürleri uygulanabilir.
Operasyon sonrası
Operasyon sonrası 1 hafta dinlenmeniz önerilmektedir. Cinsel aktiviteye 6 hafta sonra başlayabilirsiniz.
VAJİNOPLASTİ İLE İLGİLİ MERAK ETTİKLERİNİZ
Neden vajinal genişleme olur?
Jinekoestetik merkezimize başvuran hastaların bir çoğu Neden vajinal genişleme problemiyle karşı karşıya kaldığı sorusudur
Sevgili hanımlar gerçekten her doğum vajinal probleme yol açmaz ancak doğum veya vajinal diğer müdahalelerin sayısı arttıkça sıklaşır.Bir diğer ana sorun ise kişilerin arasında dokusal farklılıkların olmasıdır her kadının bağ dokusunda kollajen ve elastin miktarı eşit olmadığından travmalar karşısındaki doku cevabı farklıdır.
Ameiyat başarısız olur mu?
Hasta eğer doğum yada düşük gibi ek jinekolojik işlem görmezse sorun yaşamaz.
Ameliyattan sonra işe gidebilirmiyim?
İşlem sonrası bir iki gün dinlenmek gereklidir
Ameliyattan sonra ne zaman yola çıkabilirim?
İşlem sonrası bir kaö saat takip süresi gerekir
Ameliyata gelmeden önce muayne olmalımıyım ?
Ameliyat öncesi muayne veya görişme size zaman kazandırmak ve sorularınızın cevabı açısından fayda sağlayacaktır
Vajinaplastide iş ve dış dikiş olur mu?
İşlemde sadece vajinoplasti yapılmışsa tabiki hem içerde hemde dışarda dikiş olur bu dikişlerin amacı vajenin tekrar yapılmasında gevşemeyi engellemektir.Sıkıca yapılan giriş ise cinsel hazzı artıracaktır
Beraberinde yapılabilecek ameliyatlar nelerdir?
Beraberinde iç dudak estetiği, klitoral estetik, doğum dikişlerinin estetiği gibi işlemler uygulanabilmektedir.
Ameliyat riski nedir?
Vajinal daraltıcı ameliyatlar deneyimli jinekolog cerrahlar tarafından yapıldığında oldukça yüz güldürücü ve hasta memnuniyetini arttırıcı iken konusunda uzman olmayan hekimler tarafından uygulandığında bir takım ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir.Bu ameliyat riskleri (komplikasyonlar) arasında en sık olanları kanama, enfeksiyon, barsak (rektum) zedelenmeleri, ilişki sırasında ağrı (aşırı daraltmaya bağlı) veya ameliyat sonrası arzu edilen beklentinin karşılanmaması sayılabilir.Unutulmamalıdır ki, her türlü cerrahi işlemde belli bir komplikasyon yüzdesi vardır. Bu tür komplikasyon veya memnuniyetsizlikler, deneyim sahibi cerrahların elinde en az olarak görülmektedir.
Ameliyat sonrası orgazm nasıl etkilenir?
Ameliyat sonrası girişteki daralmaya başli olarak klitoris ve G noktası uyarısı artmaktadır buna ek olarak kadının kendine olan güveni ve beğenisi artacaği için psikolojik olarakta cinsel doyum dahada artacaktır.
Maaliyet
Beraberinde yapılacak cerrahiye göre değişebilir.
VAJEN İLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER
İçinde herzaman mikrop varmı dır?
Bu doğrudur ama bunlar enfeksiyona sebep olacak kötü mikroorganizmaları kontrol altında tutan iyi huylu bakterilerdir.
Kendi temizler
Temizlik için sık sık vajinal duş uygulamanıza veya içini sabunlamanıza hiç gerek yok; hatta bu temizlik o bölgedeki yararlı bakterilerin de ölmesine sebep olabilir. Vajinanız kendi salgılarıyla temizlik işini kendi kendine yapabilir .Vajina duvarlarından gelen bu salgılar su ve bakterilerden oluşur. Temizlenmesi gereken tek yer, vulva yani iç ve dış dudaklardır. Ancak bunu suyla yaparken tahrişe yol açmamalısınız.
Çevresindeki tüyler tamamen kirlilk
Bir zamanlar bu tüylerin vajinayı bakterilerden korumak ve erkekleri çekecek kokuyu tutmak gibi işlevleri olduğunu iddia etmek mümkün. Ancak bugün böyle bir işleve gerek kalmadı çünkü giysilerimiz var. Bir de erkeğiniz tüylü halinizi değil tam tersini yani temizken sizi çekici buluyor olabilir. Kadın cinsel organını tüysüz haliyle daha çekici bulduğunu itiraf eden pek çok erkek var.
Koku olur mu?
Söz kokulardan açılmışken öncelikle şunu belirtmekte fayda var; evet, her vajina kendine has bir kokuya sahiptir. Regl döneminden önce daha asidik olan bu koku, regl sonrasında daha keskin olmaya yatkındır. Ayrıca yoğun egzersiz ve tabii cinsel ilişki sonrasında (iyi ki doğal kayganlaştırıcınız var) ter bezlerinin daha fazla çalışması nedeniyle bu koku daha da fark edilebilir hale gelebilir.
Sexin fazlasıda azıda zarar?
Düzenli seks, kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olurken, kısa bir süre içinde çok fazla ilişki yaşamak vajinada yanma ve tahrişe, hatta idrar yolu enfeksiyonuna yol açabiliyor, özellikle kadının üstte olduğu pozisyonlarla klasik misyoner pozisyonu, penisin idrar yoluna temas ederek, bu bölgeye zararlı bakteri bulaştırması nedeniyle riskli kabul ediliyor. Ama hemen sevdiğiniz bu pozisyonlarla vedalaşmak zorunda kaldığınızı düşünmeyin, ilişkinin hemen sonrasında tuvalete gidip idrarınızı yapmak riski en aza indirecektir.
Akıntıdan yumurtlama belli olur
Yumurtlama dönemlerinde, vajinadan daha fazla miktarda salgı gelir. Ancak ayın diğer dönemlerine göre bu salgı daha ince bir yapıda ve daha berrak bir renktedir. Bu normaldir. Ancak salgının koyulaşıp, kremsi bir hal alması; buna kaşıntı, yanma ve ağır kokunun eşlik etmesi acil olarak jinekologunuza görünme zamanının geldiğini gösterir.
Sex orucu sonrası
Söylentiyi duymuşsunuzdur “Eğer çok uzun süre seks yapmazsanız vajinanız o kadar sıkı hale gelir ki, tıpkı bir bakireninki gibi ilk ilişkide rahatsızlık hissedebilir, hatta acı duyabilirsiniz”. Bu kesinlikle doğruluk payı olmayan bir bilgi. Vajinal kaslarınız biraz kasılmış bile olsa, cinsel ilişki asla ilk seferki gibi acı vermez.
Prezervatif veya tampon kaçarsa ne olur?
Evet kesinlikle vajinanız kara delik değildir. Herhangi bir şey (örneğin bir tampon) vajinanıza ve oradan rahminize kaçıp, kaybolamaz. Bir tampon sadece ulaşabileceğinizden daha derin bir noktaya doğru kayabilir ve değiştirmeniz gerektiğinde çıkarmanız zorlaşabilir. Bu durumda yapmanız gereken dizleriniz kırık bir şekilde yere oturmanız ve çıkana kadar ıkınmanızdır. Eğer bu da işe yaramıyorsa üzülmeyin çünkü jinekologunuz bunu son derece acısız ve basit bir işlemle alacaktır.
Çikolata ile ne yapılır?
Tabii eğlenmek adına çeşitli besin maddelerini vajinanızdan uzak tutmanızda her zaman fayda var. Çikolata sosu ve kremayı bile! Çünkü bunlar içeriklerinde bulunan şeker nedeniyle vajina bölgesinde ciddi enfeksiyonların ortaya çıkmasına sebep olabilirler.
LAZER VAJİNAL REJENÜVEASYON
Lazer Vajinal Gençleştirme kılavuzu (LVR ) bazen medyada vajinal gençleştirme olarak anılacaktır.Bu prosedürü ile daha yakından tanımak için birkaç dakikanızı ayırın ve seveceğinizi düşündüğümüz bir sonuç sağlamak için aklınızdaki tüm soruları burada bulup bulamayacağınızı dikkatlice kontrol edin .
Vajinal gençleştirme ameliyatları en sık yapılan genital estetik cerrahi prosedürüdür.Kadınlar bu işleme sıklıkla cinsel problemler nedeniyle jinekoestetik kliniğimize başvurmuş olsalarda bazen stres üriner inkontinas (öksürmekle,hapşırmakla idrar kaçağı )sikayetleride başvuru nedeni olabilir.
Vajinal gençleştirme işlemi çocuğu olan kadınlarda vajinal relaxasyon sendromu olarak tanımlanan vajinal gevşeme, ön-arka çaplarda artma ,ıkınmakla ele pütürlü mesane ön duvarının gelmesi gibi sikayetlerle gelen kadınlara uygulanabilirken, çocuğu olmayan veya doğum yapmamış kadınlarda dokuya bağlı olarak gevşeklik hissi varsa bu durumların her biri için bireyselleştirilmiş teknikler kullanılmaktadır
Vajinal gevşemede vajen kasları zayıflamış ön-arka duvarı arası mesafe artmıştır.Perine ismini verdiğimiz vajeni çevreleyen kas ve fasia tabakasıda zayıflamıştır.Bu nedenle ilişkide penis yeterince klitoral ve vajen ön duvarına basınç yaratamamaktadır bu nedenle oluşan anatomik bozulmuşluk cinsel haz eksikliğine yol açmaktadır.
Kimlere uygulanmalı
Vajinal cerahi işlemlerde en başarılı sonuçlara sahip grup fiziksel olarak sağlıklı ne istediğinden emin gerçekci hedefleri olan kadınlardır.
İşlem lokal anestezi altında yaklaşık 1 saat kadar süren bir işlemdir.işlem esnasında kullanılan özel solusyonlar ile kanama olmamaktadır veya az miktarda kalmaktadır. İşlemden sonra yaklaşık 2 saat kadar gözlem süresi vardır.
Uygulama öncesi uyarılar
Hasta konsültasyon sırasında çok açık olmalı, tüm tıbbi özgeçmişi ayrıntılı anlatmalı ek olarak kullandığı ilaçlar, vitaminler ,otlar tümü liste olarak sunulabilmelidir.
Komplikasyon riskini azaltmak ve önemli olabilecek bazı yardımcı ipuçları aşağıda örneklenmiştir.
• Aspirin içeren ilaçlar da dahil olmak üzere) Aspirin, İbuprofen, Naprosyn, sarı kantaron, E vitamini ve diğer takviyeleri kullanımını durdurun. Bu ürünler kan sulandırıcı özelikleri nedeniyle aşırı morarma, kanama veya başka komplikasyonlara neden olabilir.
• Nikotin dolaşımı ve iyileşmeyi bozabilir, en az birkaç gün önce ve ameliyattan bir hafta sonra Sigarayı bırakabiliyorsanız sizin adınıza seviniriz.
• İşlem öncesi ve ameliyat sonrası bir hafta aşırı alkol içmeyin.
İşlem sonrası korunma ve uygulanacaklar
Bazen morarma, şişme ve ağrı olabilir. Hasta işlem başarısı için kendine dikkat etmeli enfeksiyondan korunmalı işlem sonrasında 4-2 hafta boyunca daha dikkatli yaşamalıdır. Ağrı kesici ilaçlar herhangi bir rahatsızlık söz konusu olursa kontrol etmek amacıyla reçete edilecektir. Not ağrı ilaçlar kabızlığa neden olabilir (en sık görülen bir şikayet olduğunu) ve bu nedenle dışkı yumuşatıcı , bol sıvı , bol meyve ve sebze yiyin böylece kabızlıktan korunun. Perine şişliği en aza indirmek için işlem sonrası birkaç saat içinde kapalı ve buz torbası uygulayın. Hastaların hemoroid varsa bizim işlemlerimizde engel sorun olmaması adına tedavi için uygun ilaçlar verilecektir.Reçete edilen tüm ilaçların mutlaka alındığında ve düzenli kulanıldığından emin olun.
Vajinal rejenüveasyon işlemi herkes için farklıdır ancak işlem sonrası uygulanması planlanan öneriler benzerdir örneğin sırasıyla cerrahi sonrası ikinci veya üçüncü gün duşyapılabilir. Dört hafta hamam , sauna tarzı banyoları önermiyoruz. Dört hafta süreyle tanga iç çamaşırı ve sıkı giysilerden tercihen kaçının. Önümüzdeki iki ya da üç hafta boyunca tedavi edilen alanlarda hassasiyet olabilir bunedenle yorucu fiziksel aktiviteler sınırlı olmalıdır. Bu dönemin ardından yavaş yavaş egzersiz faaliyetleri başlayabilir. Ancak yinede yaklaşık bir ay boyunca ağır faaliyetlerden kaçının. Altı hafta kadarda sıçrayan faaliyetlerden kaçınmalısınız(Ata binmek,bisiklet sürmek .v.s.).

Kadının Orgazm Üzerine 5 Şehir Efsanesi

Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin 2400 kadında yaptığı son internet araştırmasında kadınların cinsel konularla ilgili bilgisizliği ve şehir efsaneleri ortaya çıkıyor. Aile Sağlığı Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Hattat Klinik Cinsel Sağlık ve Kadın Cinselliği Araştırmaları Direktörü Dr Ece Hattat’ın yürüttüğü 2011 Mart-Ağustos ayları arasında yapılan araştırma kapsamında internet üzerinden 43 adet kadın cinselliği ile ilgili soruları yanıtlayan katılımcıların cevapları orgazm üzerine en önemli 5 şehir efsanesini ortaya koyuyor.
YANLIŞ 1: CİNSEL TATMİN İLE İLİŞKİNİZİN HİÇ İLGİSİ YOKTUR
Çok şiddetli bir kavga ettikten sonra tutkulu bir şekilde sevişmeyi seven bir çiftseniz ve bundan memnunsanız bir problem yok. Ancak çoğu zaman ilişki sorunları cinsel yaşamı yakından etkiler. Birbirlerine yakın, bağlı ve mutlu çiftlerin, anlayış ve sevgi üzerine kurulu beraberliklerin kaliteli bir cinsellik için daha fazla şansı vardır. Eğer cinsel yaşamınızdan mutlu değilseniz, bunun ilişkinizdeki diğer sorunlardan kaynaklanabileceğini unutmayın. Bu durumda önce ilişkinizi düzeltmeli, sonra cinsel yaşamla ilgili adımlar atmalısınız.
YANLIŞ 2: ORGAZM HER ZAMAN MÜKEMMEL BİR HİSTİR
Orgazm genellikle yoğun zevk veren bir his olsa da, bazen kadınlar orgazmla birlikte cinsel ağrı hissini de yaşar. Bu durum özellikle menopoz sonrasında meydana gelen hormonsal değişimlerden kaynaklanır. Özellikle hormonsal eksiklik yaşayan kadınlarda orgazma eşlik eden vajina ve rahim kasılmaları, ağrı yaratabilir. Bu durumda, mümkünse, hormonsal eksikliğin durumunu tespit etmek ve gerektiğinde hormon yerine koyma tedavilerinden yararlanmak yardımcıdır.
YANLIŞ 3: HEDEF AYNI ANDA ORGAZM OLMAKTIR
Günümüzde pek çok insan, cinsellikle ilgili bilgilere internet ve televizyon aracılığıyla ulaşıyor. Siz de filmlerde, her iki partnerin de orgazmı aynı anda yaşadığını izlemiş olabilirsiniz. Ancak bu durum zannettiğiniz kadar sık yaşanmaz. Hem anatomik ve fizyolojik farklılıklar, hem de her bireyin uyarılma eşiğinin farklı olması bu duruma yol açar. Birçok çiftin cinsel yaşamında, partnerler tek, tek ayrı zamanlarda orgazma ulaşır. Ayrı zamanlarda orgazma ulaşmanın hiçbir eksik ya da yanlış tarafı yoktur. Hatta bazı çiftler tek tek orgazma ulaşmayı daha kolay bulurlar. Bazı partnerler de eşlerinin orgazma ulaşmasını izlemekten keyif alırlar. Bu nedenle kendinize yorucu hedefler belirlemeyin. Unutmayın, cinsellik bir yarış, orgazm da varılması gereken bitiş çizgisi değildir.
YANLIŞ 4: MENOPOZ SONRASI ORGAZM OLMAK GÜÇLEŞİR
Menopoz sonrasında orgazm olmak güçleşmez. Tam tersine birçok kadın ilerleyen yaşlarda daha yoğun ve uzun orgazmlar yaşadığını belirtiyor. Bunun nedeni ilerleyen yaşla beraber kadınların vücutlarını daha iyi tanıması, kendilerine neyin zevk verdiğini daha iyi bilmesi ve partnerlerine istek ve arzularını daha rahatlıkla ifade edebilmesidir. Birçok kadın cinselliğe ilk adım attıkları gençlik döneminde bu rahatlığa sahip değildir. Özellikle partner tarafından yanlış değerlendirme korkusu, yanlış cinsel bilgiler ve cinsellikle ilgili olumsuz şartlanmalar genç kadınların vücutlarını araştırmalarını zorlaştırır. Ancak menopoz sonrasında bu tip endişelerde bir rahatlama yaşanır. Ancak her kadın menopoz sonrasında düzenli ve kolay orgazma ulaşacak diye bir kaide de yoktur. Her yaş döneminde olduğu gibi, menopoz sonrasında da ısrarcı şekilde devam eden orgazm probleminde, sorunun fizyolojik ve psikolojik alt yapısı incelenmelidir. Ayrıca partnerle olan ilişkinin kalitesi, ilişki çatışmaları, gündelik hayata dair stresler, geçmiş cinsel deneyimler ve geçmiş ilişki öyküsü de araştırılmalıdır.
YANLIŞ 5: ORGAZM ANCAK GECE YAŞANIR
2007 yılında Amerikan Uyku Derneği tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadınların büyük bölümü, yatağa gitmeye bir saat kala büyük bir koşuşturmaca içinde oluyor. Temizlik, bulaşık, yemek pişirmek, televizyon izlemek, internette dolaşmak, aile aktiviteleri ile meşgul olmak gibi birçok işi, uyku öncesindeki bir saate sığdırıyor. Dolayısıyla kadınların çoğu yatağa yattıklarında hemen uykuya dalmayı arzuluyor. Tabii ki, günlük koşuşturmaca ve yorgunluklarla baş etmeye çalışırken, uyku önemli bir enerji deposu haline gelir. Kaliteli bir gece uykusu, yorgunluk ve bitkinlik hislerini azaltır, hayat kalitenizi ve cinsel fonksiyonlarınızı olumlu etkiler. Ancak eğer amacınız partnerinizle cinsel açıdan yakınlaşmaksa, yatağa yorgun ve bitkin gitmemenizde fayda var. Akşam saatlerinde yatmadan önceki saati kendinize ayırın ve dinlenin. Gerekirse, ılık bir duş alın. Partnerinizle odanıza erken çekilip biraz sohbet edin ve ön sevişmeye vakit yaratın. Hem zihinsel hem de fiziksel olarak dinlenmiş durumda olmanız, cinsel isteğinizi arttıracak ve sizi cinsel yakınlaşmalara açık hale getirecektir.

8.2.12

Kan vermenin faydaları nelerdir?

Yaşam suyu olarak da bilinen kan, insan ve hayvan için tek yaşam kaynağı demektir. Sıvı halde damarlar içinde dolanır ve rengi de kırmızıdır. Kansız kalan insanlar ve hayvanlar malesef hayatlarını devam ettiremezler. Kan insandan insana transfer edilebilir. Kan vermek sağlık içinde çok faydalı bir davranıştır. Memorial Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarlar Koordinatörü Doç. Dr. Kenan Keskin, kan vermenin faydalarından bahsetti.

Dr. Kenan Keskin, kan vermenin vücudu yenilediğini belirtti. Hastalık yada herhangi bir kaza sonucu kan ihtiyacı duyan hastalara kan vermek hem onların hayatını kurtarıyor hemde vericinin vücudunu yeniliyor. Keskin, kan verilen kişi kadar kan vericinin de yaşamsal önem taşıdığını söyledi. Çünkü verilen kanın yerine yeni kan hücreleri geliyor ve kan veren kişi daha sağlıklı, daha dinç bir vücuda sahip oluyor.

Kan verildiği zaman kan yapan organlara uyarı gider ve bu organlar yeni kan üretmeye başlarlar. Böylece verilen eski kanın yerine yepyeni kan hücreleri üretilir. İnsan psikolojik olarak birrahatlama ve huzur hisseder. Daha da önemlisi sağlıklı bir vücuda kavuşur. Dr. Keskin yılda 2 kez kan verilmesini öneriyor.
Bir insan için kan tek yaşam kaynağıdır. Kan ihtiyacı ancak bir insandan alınabilir ve tek kan kaynağı yine insandır. Kanın yerine kullanılabilecek başka hiçbir sıvı bulunmamaktadır. Bu yüzden de kan bağışı başka insanların hayatı için büyük önem taşır

Çiller nasıl geçer?

Çiller bazı kişilere yakışsa da, bazıları için kabus olabiliyor. Çilleri kendinize yakıştırmıyor ve onlardan biran önce kurtulmak mı istiyorsunuz? Çiller size sıkıntı mı veriyor? O halde makalemizde ki önerileri okuyarak çillerinizi nasıl yok edeceğinizi öğrenebilirsiniz.


Bebek gibi kusursuz bir cilde sahip olmak aslında hiçte zor değil. Kendinize olan ilginiz ve yaptığınız bakımlarla cildinizdeki sorunları yok ederek çok daha güzel bir cilde sahip olabilirsiniz. Şimdi gelelim çilleri gidermek için ne yapmamız gerektiğine.
Cildi hassas olan kişiler çok fazla güneşe maruz kalırlarsa çiller ortaya çıkar. Bunun için C vitamini içeren cilt ürünleri kullanmalısınız. C vitamini pigmentler gruplaşarak çillerin oluşumunu önlemektedir. Aynı şekilde E vitamini de cilt rengini düzenler. Eğer güneşe çıkacaksanız ve uzun süre güneşe maruz kalacaksanız en az 15 faktör güneş kremi sürmeden dışarı adım atmayın.
Çilleri önlemek için Retinol A içeren cilt bakım ürünlerini tercih etmelisiniz. Cilt tarafından nüfuz edilen Retinol, cildinizi yeniliyor ve çilli bölgenin deri rengini açıyor. Retinol A içeren cilt bakım ürünlerini düzenli olarak kullanmalısınız.

Kimyasal peeling de çillerin yok olmasını sağlayan bir yöntemdir. Glikolik asit, salisilik asit ve laktik asit kullanılan kimsayal peeling yöntemi, ölü deriyi atarak alttan yeni derinin gelmesini sağlıyor. Haftada 1 kere 1 aylığına mahsus uygulanan kimyasal peeling ile çillerini dökülecek ve yeni pürüzsüz bir cilde sahip olacaksınız.
Çilleri geçirmek için bitkisel çözümlerde var. Evinizde kolaylıkla uygulayacağınız bitkisel kürler ile çillere elveda diyebilirsiniz. Yüzünüzü ekşimiş sütle yıkayın. Bu çillerden tamamen kurtulmanızı sağlamıyor, ancak renklerinin tonunu açıyor. Başka bir yöntemde, Bozulmuş kremayı yüzünüze uygulayın ve laktik asidin cildiniz tarafından emilmesi için 10-15 dakika bekleyin. Sonra suyla durulayın.
İlerleyen teknolojinin çillere de çözümü var elbet. Lazer tedavisi ile çilleri azaltabilirsiniz. Uzmanlar, her çili parçalamak için yakut ya da yeşil renkli, düşük güçteki lazer ışınını kullanıyorlar. Çillerin etrafında bulunan dokular lazer yöntemi ile zarar görmüyor, ama yinede kızarabiliyor. Bu kızarıklık içinde doktorunuzun önermiş olduğu bir krem kullanabilirsiniz

Gebelik döneminde kabızlık sorunu

Bayanların birçoğu hamilelik döneminde karşılaştığı kabızlık sorunununda çok yakınırlar. Gebelik döneminde beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkan kabızlık, bazen ciddi sorunlarında ortaya çıkmasına neden olur. Gebeliği riskli olan anne adayları kabızlık sorunundan dolayı bebeklerini bile düşürebilirler.
Kabızlık sorunu yaşayan gebe kadınları bu sorun çok fazla zorlamaktadır. Tuvaletteki ıkınmalar bebeğin yaşamını da riske atabilir. Çünkü gebelik döneminde yaşanan hormonal değişiklikler uterusa(rahim)’nın genişlemesine neden olur. Kaslarda rahim ile uyumlu olmak için gevşer ve bu gevşeme bağırsak hareketlerini kısıtlar. Bu kısıtlama da kabızlık sorununu getirir.
Hamilelik döneminde kabızlık sorunu yaşamak istemiyorsanız posa içeriği yüksek olan besinleri sık sık tüketmeye özen gösterin. Fazla aşırıya kaçmadan kuru meyvede tüketebilirsiniz. Günlük fiziksel aktivitelerinizi de kendinizi çok fazla zorlamayacak şekilde ayarlayın. Bol bol su içmenin de kabızlık sorununu önlediğini asla aklınızdan çıkarmayın.

Gebelikte Alkol Kullanımı

Hamilelik döneminde alkol alan anneler bebeklerine zarar veriyorlar. Özellikle 7. ve 12. haftada alınan alkollü içecekler bebeği ölüme sürüklüyor. Annenin gebeliğin bu dönemlerinde almış olduğu alkol, fetal alkol sendromu yaratarak bebeğin hayatı sona eriyor. Uzmanlar bu konuda anneleri uyarıyor!

California Üniversitesi araştırma takımından Haruna Sawada Feldman bu konu üzerine 3 yıl araştırma yapmış bilim adamlarından biri. Bin kadın üzerinde gözlem yaparak gebeliğin yedinci ve on ikinci dönemlerinde alkol alımına başlayan annelerin bebekleri gelişimlerini tamamlayamadan öldüler. Gebeliğin yedinci ve on ikinci dönemlerinde bebek alkol ile baş edememektedir. Haruna Sawada Feldman , 7. hafta öncesi ve 12. hafta sonrası bebeğin alkol ile baş edebileceğini söyledi.
Uzmanlar bu konuda şöyle bir uyarıda bulunuyorlar:
“Gebeliğin yedinci ve on ikinci haftasında bebeğin yüz gelişimi oluşmaktadır. Bu dönemlerde annelerin kesinlikle alkolden uzak durmaları gerekiyor. Bu dönemlerde dikkatli olmayan annelerin bebekleri gelişimlerini tamamlayamadan ölürler.”

Hamilelikte kanama nedenleri

Bazı kadınların gebelik dönemlerinde kanama meydana gelir. Adet şeklinde görülen kanamalar uzun yada kısa sürebilir. Fizyolojik bir durum olduğu gibi anormal kanamalarda olabilir. Gebe kadınların birçoğu kanamanın nedenini bilmedikleri için paniğe kapılmaktalar.



Gebeliğin 30. haftasında bir kanama söz konusu ise korkulacak bir durum yok demektir. Bu kanamanın sebebi fizyolojiktir. Gelişen embriyonun döl yatağı duvarına yuvalanması nedeniyle gebeliğin 30. haftasında kanama meydana gelir. Eğer bu durum dışında bir kanamanız varsa ve gebeliğin 30. haftasında değilde herhangi bir döneminde meydana gelen bir kanama ise bu durum anormal kabul edilir.
40 haftalık bir gebelik sürecini ikiye ayırırsak bu durumu 20 hafta öncesi ve 20 hafta sonrası kanamalar diye ele alırız. Gebeliklerin birçoğunda ilk 3 ay kanama meydana gelebilir. Bu kanama adet kanamasından fazla ise döl yolundan parçalar düşmektedir, ateş ve ağrıda varsa derhal bir uzmana başvurulması gerekir.
Gebeliğin 20 hafta sonrasında görülen kanamaların nedeni ise “Ablatio Plasenta” dır. Bebeğin eşinden ayrıldığı bu dönemde kanama çok fazla olur. Kasık ve karın ağrıları kendini gösterir. Bu durum hem annenin hemde bebeğin hayatını tehdit etmektedir. Gebelik tansiyonu olan, sigara içen, karın bölgesine sert darbe alan gebelerde sık görülür. Acilen hastaneye başvurularak gebenin tedavi altına alınması gerekir

Pekmezin faydaları nelerdir?

Pekmez sürekli tüketilmesi gereken besinler arasındadır. Çünkü pekmez iyi bir enerji kaynağıdır. Vücudun ihtiyacı olan karbonhidrat, magnezyum, kalsiyum, demir ve potasyumu destekleyerek vücuda kazandırır. Pekmez, içeriğinde yüksek şeker bulundurması ile iyi bir enerji kaynağıdır. Birçok hastalıkların oluşumunu önler, vücudu dinç ve dinamik tutar.


Pekmez doğal bir tatlandırıcıdır. İçerisinde vücut için gerekli olan kaynaklar bolca bulunur. Normal bir çay şekerine göre besin değerleri daha yüksek ve daha sağlıklıdır. Tıpkı normal şekerdeki gibi bir kaşık pekmezde de 16 kalori bulunur. Fakat normal şekerde besin maddeleri bulunmaz. Oysa pekmez, mineral ve vitamin bakımından çok zengindir
Kasların güçlenmesi, sinir sisteminin düzenli çalışması, vücudun ph dengesinin korunması pekmez tüketimi ile sağlanabilir.Özellikle sporun ardından 2 çay kaşığı pekmez yemek potasyum miktarının %100′ünü karşılamak demektir.
Pekmez demir açısından da kuvvetli bir besindir. Kan yapıcı özelliği ile düşük kan değerlerini normal seviyelere getirir. Kan seviyesi düşük olanlar her sabah 1 kaşık pekmez yemeliler. Emziren annelerin büyük sorunu olan kansızlıkta pekmez ile giderilebilir. Aynı zamanda pekmez diş ve kemik gelişimine de yararlıdır.

Kushi japon diyeti nasıl yapılır?

Doğru beslenme sağlıklı yaşam zincirini oluşturmanın temel noktasıdır. Uzun ve sağlıklı yaşamak için önce doğru beslenme kavramını benimsemek, daha sonrada uygulamak gerekir. İradenin kontrolü ve doğru beslenme programı sağlıklı bir vücuda sahip olmayı ve uzun yaşamayı sağlar.


Japon sağlık uzmanı Michio ve Aveline Kushi çifti tarafından makrobiyotik adı verilen bir beslenme programı oluşturuldu. Kendi enstitülerini de kuran çift, sağlıklı beslenme üzerinde uzun yıllar araştırma yaparak kurdukları makrobiyotik beslenme programı ile vücudun sağlıklı beslenmesini ve direncini sağlıyor. Kushi çiftinin, vücudun dinamik bir şekilde sorunsuz çalışmasını bir prensipti . Kushi çiftinin ardından yardımcıları Michael Rossoff bu programı tanıtmaya devam etti.
Michael Rossoff, Kushi çiftinin kurmuş olduğu makrobiyotik beslenme programının devamlılığını sürdürmeye devam ediyor. Gıdalarla sağlıklı bir şekilde vücudun çalışması ve formda kalması için beslenme programının kurucularının isimlerini taşıyan Kushi diyeti öneriliyor.
Kushi Diyeti
Kushi japon diyetinde kurulan dengede tam tahıllı ürünler makrobiyotik beslenme programında ana besin olarak kabul ediliyor. Her öğün tabağınızın yarıdan fazlası tam tahıllı ürünlerle dolu olmak zorunda. Geriye kalan kısmı ise sebze, deniz ürünleri ve çorbalarla doldurabilirsiniz.
Japon diyeti menüsünde rafine edilmemiş pirinç, tam buğday, yulaf, karabuğday, arpa, darı, çavdar ve bulgur ağırılıklı olarak yer alıyor. Kushi diyetinde yenmemesi gerekenler ise avokado, patlıcan ve patates gibi kanın asitlenmesini sağlayan besinlerdir. Baklagillerden fasulyeyi bolca tüketebilirsiniz. Et de Kushi Diyeti’nde yenmemesi gerekenler arasında. Balık ve deniz mahsüllerini tüketirken temiz deniz ürünü olduğuna dikkat edilmelidir
Süt ve süt ürünlerinin makrobiyotik beslenme programında tüketilmesinin hiçbir sakıncası yok. Kushi diyeti biraz vejeteryan birazda vegan. Kushi diyetinde en çok özen gösterilmesi gereken şey, ürünlerin organik olarak tüketilmesi, sebzelerin mevsimine uygun olarak pişirilmesi ve pişirme süreleridir.
Her öğün bir avuç fındık yiyebilirsiniz. Ayrıca badem, fıstık ve kestanede yemenizde bir sakınca yok. Meyve olarak elma, kayısı, kiraz, kavun, şeftali, armut, erik tüketebilirken; ananas ve mangodan uzak durulmalıdır.
Alkol ve suni tatlandırıcıların bu diyetin içinde asla yeri yok. İçecek olarak çekilmiş çekirdek kahve tercih edilebilir.

Hangi meyveler cildi güzelleştirir?

Kadınlar için cilt güzelliği çok şey demektir. Bakımlı olmak ve sağlıklı cilde sahip olmak düzenli ve doğru beslenmekten geçer. Sağlıklı ve güzel bir cilde sahip olmak için meyvelerin payı da büyüktür. Peki hangi meyveler cilde iyi gelir?

Cildi güzelleştirmenin bir yolu da da bol bol meyve tüketmektir. Meyvelerin içinde bulunan antioksidanlar cildinizin genç görünmesini sağlayarak yaşlanmasını önleyebiliyor. İşte güçlü antioksidanlar içeren cilde faydalı meyveler…
Ananas
Cildi pul pul dökülen kişiler bol bol ananas yiyebilirler. Cilt sorunlarından biri olan pullanmaya ananas iyi geliyor. Cildin dokusunu onararak, sertleşme ve kurumaları önlüyor. Günde birkaç dilim yediğiniz ananas aynı zamanda kırışıklıkları da önlüyor.
Çilek
Çok sevdiğimiz meyveler arasında yer alan çilek de, antioksidan içerikli bir meyvedir. Ciltteki kolajen miktarını attırarak yaşlanmanın sebebi olan serbest radikallare karşı cildi koruyor. C vitamini bakımından da zengin olan çilek, diş minesinin sararmasını da önlüyor.
Nar
Narda güçlü antioksidanlar arasındadır. Cildi serbest radikallere karşı koruyarak cildin yenilenmesini sağlar. Cilt hücrelerini korur ve yaşlanmayı önler. Cilt sağlığı açısından narında önemi büyüktür.
Enginar
Temiz ve ışıltılı bir cilde sahip olmak istiyorsanız enginar tüketebilirsiniz. Lifli bir meyve olan enginar vücudunuzun toksinlerden arınmasına yardımcı oluyor. Antioksidan içerikli enginar aynı zamanda ciltte meydana gelebilecek bir iltihaplanmayı da önleyerek kızarıklıkları gideriyor.

Miyom Nasıl Tedavi Edilir?

Kadınların vajinal bölge sorunlarından birisi olan miyom, sağlığı tehdit etmeye devam ediyor. Kadınların yaşam kalitesine kara bulut gibi düşen bu sorun için araştırma yapan uzmanlar, miyom tedavisi  için bol bol meyve tüketilmesini öneriyorlar. Amerika’da yapılan bir araştırma sonucunda miyomdan korunmak için en etkili yolun meyve tüketmek olduğu açıklandı.



Miyomu tedavi etmek ve önlemek için yapılan bu araştırmada meyve tüketimi fazla olan kadınlarda miyom oluşum riskinin daha düşük olduğu ispatlandı. Boston Üniversitesi bilim adamları 23 bin tane genç yaştaki kadınlarla yapmış olduğu araştırmada meyve seven ve özellikle A vitamini bakımından zengin olan meyveleri tüketen kadınların miyomdan kurtulduğunu gözlediler.
Miyomdan korunmak ve miyomu önlemek için sebze tüketiminin hiç bir etkisi bulunmadığı da yapılan bu araştırma sonucunda ortaya çıktı. Sebze değil meyve tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, A vitamini bakımından zengin olan meyvelerin tüketimine daha çok önem verilmesi gerektiğini söylediler.
Kadınların beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmesi ve miyomu önleyecek olan meyvelerin bol bol tüketilmesi gerekir. Miyom riskini tamamen ortadan kaldırmak için uzmanların bu önerilerini dikkate almakta fayda var. Miyom ne kadar iyi huylu bir tümör olsa da, büyüyen ve ağrı yapan bir sorundur.

Kadınlarda Akıntı Sebepleri Nelerdir?

Bayanların sıkça yaşadığı bir sorundur akıntılar. Çeşitli sebeplerden dolayı ortaya çıkan ve zaman zaman çoğalan bir sorundur. Kadınlarda meydana gelen akıntıların temelinde yatan nedenler araştırmalı ve buna göre tedavi seçenekleri uygulanmalıdır.



Ergenlik dönemindeki her genç kız ve yetişkin kadınlarda bir miktar akıntı söz konusudur. Bu akıntı kadınlık hormonu ile ilişkilidir. Kaygan ve sümüksü bir yapıda olan akıntı, rahim ağzından ki serviral bezlerden salgılanır. Cinsel istek sırasında akıntı fazlalaşır ve daha kaygan hale gelir. Bayanlarda meydana gelen akıntılar yumurtlama dönemlerinde de fazlalık gösterir.
Akıntının kokusuz, renksiz, kaşıntısız olması normal karşılanırken, bu etkenlerin tam tersi durumunda oluşan akıntılar hastalık sebebidir. Kadınlarda oluşan bu akıntılar koku yapıyor, kaşıntıya neden oluyor, renginde değişmeler meydana geliyor veya kesintili oluyorsa bu enfeksiyon kapıldığının göstergesidir.
Vajina bölgesinde meydana gelen iltihaplanmalar mantar hastalığını gösterir. Mantar da normal akıntının seyrini değiştirir. Az önce bahsettiğimiz kaşıntı ve koku gibi sorunlar ortaya çıkar. İltihaba bağlı olan akıntıda fazla olmaktadır. Rengi sarımsı ve peynir gibi kesikli durumdadır.
Vajinal bölgede kullanılan temizlik ürünleri de vajinal akıntının fazlalaşmasına neden olur. Genital bölge parfümleri, sabunlar, pedler, tamponlar ve prezervatifler gibi yabancı maddeler vajinada akıntıya neden olan etkenlerdir. Bu etkenler nadirde olsa üreme organı tümörlerine de neden olmaktadır.
Bakteriel vaginozisti de akıntı yapan genital bölge sorunlarındandır. Vajina içerisinde çoğalan mikroplar hafif sarımsı yada beyaz-gri renkte akıntılara sebep olur. Bu akıntı kötü koku yapar ve cinsel birleşme sırasında da artmaktadır

Menopoz Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Ergen olan her genç kız 28 günde bir adet görür. Yaklaşık olarak 15-16 yaşlarında başlayan adet görmeler, ileri ki yaşlara kadar devam eder. Sağlıklı olan her kadın her ay adet görür. Aylık adet görmelerinin durmasına ise menopoz denir.

 Menopoz, adet görme kadar doğal bir olaydır. Her kadın belli bir yaştan sonra menopoza girer. Adet gören kadınların yumurtalıkları tarafından üretilen hormonların artık yapılamaması nedeniyle menopoz dönemi başlar. Menopoza giren bir kadında önce adet düzensizlikleri başlar, sonrada tamamen adetten kesilme olur.
Ortalama olarak menopoz yaşı 47-48 olarak kabul edilse de, genetik ve çevresel faktörlerden dolayı bazı kadınlar, bu yaş ortalamasının altında menopoza girebiliyor. Menopoza bağlı olarak kemik erimesi, idrar kaçırma, psikolojik olumsuzluklar veya enfeksiyonlar artmaktadır.
 Menopoz döneminin başladığını bir kadın nasıl anlar?
       Menopoz dönemi adet düzensizlikleri, ateş basması, psikolojik ve fiziksel değişimler ile kendini gösterir. Menopoz belirtileri arasında birden terleme yada üşüme, el-ayak yanmaları, uykusuzluk, huzursuzluk, ciltte kızarıklıklar, baş, boyun ve göğüs bölgesinde ağrılardır. Menopoz belirtileri genellikle birkaç dakika sürer ama bazen yaklaşık 1 saat kadarda hissedilebilir.
Menopoz dönemine bağlı olarak cinsel organ ve idrar yollarında farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Vajinal kuruluk, cinsel isteksizlik, enfeksiyonlar, sık sık idrara çıkma, idrar yolunda yanma ve idrar kaçırmada menopoz dönemi belirtileri arasındadır

Adet Sancısı Hakkında Herşey

Adet sancısı neden olur? Ergenlik dönemine girmiş olan her genç kız 28 günde bir adet görmektedir. Sağlıklı ve menopoza girmemiş olan her kadın her ay adet görür. Adet sırasında ağrı hissedilebilir. Bu ağrı bazılarında hafif iken bazılarında da çok şiddetli olur. Karın, bel, sırt ve bacak bölgelerinde ağrılar görülebilir. Adet kanaması sırasında meydana gelen ağrıya tıp dilinde “dismenore” denir.


Adet sancısı genellikle adet başlamasına 2-3 gün kala ortaya çıkar ve adetin başlaması ile şiddetlenir. En şiddetli ağrı adetin ilk günü olur. Çoğu kadının adet dönemi ağrılı geçer. Ağrı ile birlikte baş dönmesi, mide bulantısı, halsizlik, iştahsızlık, kabızlık yada ishal gibi sorunlarda ortaya çıkabilir.


Adet Sancısının Nedenleri

      Dismenore nedenleri , adet kanının dışarı atılmasından dolayı rahimdeki dolaşım azlığı ve kasılmalardır. Kadınların adet dönemlerinde “prostaglandin” denilen ağzı maddeleri rahim içinde salgılanır. Bu salgılama işlemi sinir uçlarını uyararak ağrının hissedilmesine neden olur. Mide bulantısı ve kusma sorunları ortaya çıkıyorsa dismenorenin şiddetli olduğunu gösterir.
Adet dönemlerinde sancı görülmesi normal bir olaydır. Sancılar kadınların yumurtlamasının göstergesidir. Sancılı geçen o adet, kadının yumurtladığının kanıtı olur.
Bazı kadınlarda kanın dışarı atılması zor olduğu içinde sancılar ortaya çıkar. Kanın dışarı atıldığı kanalın dar yada ters pozisyonda olması kanın dışarı boşalmasına engel olur. Rahim kasları da kanı boşaltmak için büyük çaba sarf eder, bu durumda ağrıya neden olabilir.
Adet sancısının bir diğer nedeni de kadın hastalıklarıdır. Adenomiyozis, myomlar, uterus, tüplerin iltihabi, spiral kullanımı, enfeksiyonlar ve kürtajlar adet kanının dışarı atılmasını sağlayan kanalın daralmasına neden olduğu için sancılar meydana gelebilir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
                                   
                                     

Popüler Başlıklar